Bu gece içimi dökme gecesi olsun dedim. Beni twitter`dan takip edenler hatırlar, sık sık Garfield yakıştırması yaparım kendime. Geç kalkarım, geç yatarım, işleri hep son gününe bırakırım, uykuyu çok severim. Bu döngü ne zaman başladı ? Üniversitenin son yılında sanırım. Son sene çok az dersle, okula gitmek ve gitmemek arasında bitiverdi. Sonraki yıl yüksek lisans, yine haftanın 2-3 günü, 2-3 saat ders. Yüksek lisansın 2. yılı da aheste aheste yapılan tez ve proje çalışmaları ile geçti.
Bu süreç içerisinde ben yavaş bir hayata alıştıkça alıştım. Geçen yıl bir yakınımız "iş yerinde bana yardım et, evde boş oturacağına!!" (sanki boş oturuyoruz allahım yaa :) şeklinde pek de ciddi olmayan bir iş teklifi ile gelince, ufaktan çalışmaya başladım. Sabah 7`de evden çıkıp 7`de eve geliyordum. İşten çıktığım anda, yarına kadar kaç saatim var diye düşünüp, mutsuz olmaya başlıyordum :) 1 hafta sürdü. Zaten bana göre bir ortam değildi, vakit kaybetmek istemedim ama 12 saati iş ile geçirmek kabus gibiydi.
Özel sektör benim için uzak bir seçenek yani anlayacağınız. Okul bittiğinden beri akademisyen olma düşüncesi ile ilerliyorum. Sanırım ilk adımı attım, artık araştırma görevlisiyim!!!! Bu durumu kime söylediysem, benden daha çok sevindi. Benim sevincim arada biraz kaynadı, kaynamak zorunda kaldı. Önüme milyon tane sorun ve seçim çıktı; o hoca öyle diyor, bu hoca aksini söylüyor, o tez buraya uymuyor, o dersi yeniden almak gerekiyor vs vs gibi şeylerin yanında, bir de evden ayrılma, sevgiliyi geride bırakma, çook uzaklara gitme...........................................................................................................................................................
Yapmak zorunda kaldığım seçimleri ve başıma gelebilecek aksilikleri şuraya sıralasam şaşırırsınız. Neyse; birazcık sakinleyince, yakaladığım fırsatın cidden bir başarı olduğu ve her açıdan bize fayda sağlayacağını, bunun için biraz fedakarlık yapmam gerekeceği gerçeğinin farkına vardım.
Şimdi önümde yeni bir şehre taşınmak, sıfırdan ev dizmek, düzen kurmak gibi işler var. Üniversite hayatım boyunca başka bir şehirde yalnız yaşamış ve bu durumdan hiç şikayeti olmayan ben, şimdi garip bir duygusallık içindeyim. Odamdan eşyalarımı toparlamaya başladım yavaş yavaş. Çeyiz diye alınan mutfak eşyalarını toparladım mesela. Dolu olan raflar boşaldı, raflar boşalmaya başlayınca ben bir fena oldum. Çünkü artık okulu asma şansın yok, canın sıkkın olunca dünyayı umursamadan bütün günü yatakta geçirmek yok, haftasonu tatilini 3 hatta 4 güne çıkarıp eve dönmek yok. Aslında artık eve dönmek yok! Garip bir duyguymuş :) Özel sektörde, vasat şartlarda işe başlayıp, tek başına şehir değiştiren insanları cidden tebrik etmek lazımmış.
Olayı ne kadar drametikleştirdiğime hayret edersiniz. Halletmem gereken prosedürler, çalışma hayatına uyum, yalnızlık bir yana, yeni eşya yeni ev, yeni düzen koşturmacası beni, alınan zımbırtıların postları da sizi bekler.
Gazamız mübarek olsun :)